Bazen bir hikaye, en başından sonunu bildiğimiz halde bizi şaşırtmayı başarır. Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi adlı romanı da tam olarak bunu yapıyor. Daha ilk cümlede Santiago Nasar’ın öldürüleceğini öğreniyoruz. Katiller belli, sebep belli ama yine de kitabı sonuna kadar elimizden bırakamıyoruz. Peki neden?

Çünkü bu roman sadece bir cinayeti değil, bir toplumun suskunluğunu anlatıyor. Herkesin önceden bildiği ama kimsenin engel olmak için harekete geçmediği bir cinayet bu. “Biri durdurur herhalde” diye düşünüp kenara çekilen insanların hikayesi. Bugün bile haberlerde benzer olaylarla karşılaşmıyor muyuz? Bir yanlışın farkında olup da ses çıkarmayan kalabalıklar… Maalesef Türkiye gerçeklerinin arasında yer alıyor. Marquez, işte tam da bu noktaya parmak basıyor.

Kırmızı Pazartesi, sadece bir cinayet romanı değil; toplumsal sorumluluk, kader ve töre gibi derin konulara da dokunan, okuduğunuzda uzun süre aklınızdan çıkmayacak bir eser.

Kısacık ama sarsıcı. Eğer hala okumadıysanız, bu kitabı kaçırmayın. Çünkü bazı hikayeler sadece okunmak için değil, sorgulamak için yazılır.