Geçtiğimiz yıl Türkiye’de toplamda 446 kadın hayattan koparıldı. 2025 yılının henüz başlarında ise 68 kadın öldürüldü.

Her geçen gün bir kadın hayattan koparılıyor; kimi zaman eski eşi, kimi zaman takıntılısı, kimi zaman babası, kimi zamansa hiç tanımadığı, nasılsa ceza almayacağının bilincinde sırf o gün canı öyle istiyor diye yapan biri tarafından.

Kadına şiddetin en büyük sebeplerinden biri toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Çoğu erkek çocuğu, kadını ikinci plana atan, onu sadece bir tamamlayıcı olarak gören zihniyet tarafından yetiştiriliyor.  Küçük yaşlardan itibaren erkek çocuklarına “Sen erkeksin geç gel, istediğini yapabilirsin” denirken, kız çocuklarına “Bu saatte ne işin var, sus” denildi.

İşte bu sözler, ileride şiddeti normalleştiren bireylerin yetişmesine sebep oldu.

Çocuk yaştayken ebeveynlerin ağzından çıkan her laf, gelecekte canavar yetişmesini sağladı.

Bu yılın başında meslek hayatımda şahit olduğum, belki de olacağım en berbat olaya şahit oldum. Sadece mesaim bitmiş ve evime dönüyordum. Ne oldu biliyor musunuz?

Stajyer arkadaşım ve benim gözlerimin önünde bir adam, takıntılı olduğu kadını defalarca boğazından bıçakladı. Defalarca...

Bu ülkede kadın olmanın ne kadar zor olduğunu o gün gözlerimle gördüm.

Olay sonrasında ise kadın için, “Ya kesin eski sevgilisidir, kadın ne yapmış ki adam saldırmış” sözlerini çok duydum. Zaten kadına suç atmak kolaydır biliyorsunuz.

İlkbal Uzuner ve Ayşenur Halil cinayetlerinde de aynısı olmadı mı? İki kızında kendi rızası olması gerekçesiyle dava takipsizlik kararı ile sonuçlandı.

Her cani için bu toplumda muhakkak bir şekilde haklı rolü çıkarıldı.

Bizler ise olayların sonucunda sosyal medyada adalet sağlamaya çalıştık. Her yapılan yanlışta ise sesimizi çıkarmaya devam edeceğiz.

Unutmayın! Şiddete sessiz kalmak, suça ortak olmaktır.